Merhabalar,
Bugün sizlerle İzmir Demokrasi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı’nda Doktor Öğretim Üyesi kadrosunda görev yapan Aysel Başer ile Tıp Eğitimi ve İletişimi alanında röportajımızı paylaşmak istiyorum.
Öncelikle Sayın Başer’e röportajımızı kabul ettiği ve bizlerle değerli bilgiler paylaştığı için teşekkür ediyorum.
Ömer Sala: Öncelikle kendinizi biraz tanıtır mısınız?
Dr. Aysel Başer: 1982 Konya doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimime Konya’da devam ettim. 2007 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’nden mezun oldum, İzmir Eğitim ve Araştırma hastanesi Aile Hekimliği bölümünü (çok istekli bir şekilde) kazandım. Aile Hekimliği yaptığım süreçte intörn hekimlerin saha ziyaretlerinde ve eğitimlerinde destek oldum. Bu süreçte tıp eğitimine daha fazla katkı sağlamak için Ege Üniversitesinde Tıp Eğitimi AD’da doktoraya başvurdum ve kabul aldım. 2019 Yılından beri İzmir Demokrasi Üniversitesinde Tıp Eğitimi Anabilim Dalında doktor öğretim üyesi olarak görevime devam etmekteyim.
Ömer Sala: Tıp Eğitimi Anabilim Dalı tam olarak nedir?
Dr. Aysel Başer: Tıp Eğitimi öğrencinin fakülteyi seçtiği günle başlar, lisans eğitimi sürecinde, mezuniyet sonrası tıpta uzmanlık, doktora veya uzmanlık sonrası yan dal kazandığı süreçte dahil olmak üzere mezuniyet sonrası dönemi ve bir hekimin mesleki hayatı devam ettiği süre boyunca sürekli devam eder.
Tıp Eğitimi Anabilim Dalı bu eğitimin tüm sürecinde mezuniyet öncesi tıp eğitimini koordine eden ve mezuniyet sonrası ve tıp eğitiminin sürekli gelişimine çalışan ve standardize edilmesini ve aynı zamanda bölgenin ihtiyacı olan hizmete göre eğitimin programlanmasını sağlayan bilim dalıdır. Özellikle mezuniyet öncesi tıp eğitiminde UÇEP (Ulusal Çekirdek Eğitim Programı) baz alınarak ve programa entegre edilerek tıp eğitiminin gelişimine katkı sağlamış olur hem de hekimin hem mesleki olarak hem de sosyal beşerî olarak (iletişim becerileri, insani özellikleri) mezuniyet hedeflerini sağlamasına yardımcı olur. Mezuniyet sonrasında da asistanların eğitiminin yapılandırılmasında da görev almaktayız diğer kısımda hekimin sürekli mesleki alanda eğitim almasına çok müdahale edemiyoruz ama danışmanlık hizmeti talep ettiklerinde mümkün olduğunca yardımcı oluyoruz.
Ömer Sala: Baktığımız zaman fakültelerde Tıp Eğitimi Anabilim Dalı’nın kurulması çok yeni tarihlerde olmuştur, sizce bu Anabilim Dalı’nın açılmasında en önemli etken nedir? Hangi eksiklik görülmüş ki açılması gerektiği düşünülmüş?
Dr. Aysel Başer: Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren ayrı bir disiplin-uzmanlık alanı olarak Tıp Eğitimi’ne ilgi giderek artmaktadır. Özellikle de akreditasyon kavramının hayatımıza girmesiyle bir disiplin olarak fakültelerde kurulmaya başlandı bunun geç başlanmasının en önemli sebeplerinden birisi de tıp=hizmet kavramıyla hep bu zamana kadar eş anlamlı kullanılmış olmasıdır. Oysa bu tıp eğitiminin yetiştirdiği hekimlerin sadece bir kısmı hasta hekim iletişimi içerisinde hizmet sunmaktadır. Tıp eğitiminin; eğitim, politika, yöneticilik, akademisyenlik araştırmacı olmak gibi birçok ayağı vardır ve bunların hepsinin müfredata eklenmesi gereklidir. TEBDAD (Tıp Eğitimi Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği) Türkiye’de tıp eğitiminin kalitesinin yükseltilmesine katkıda bulunan bir kurum ve akreditasyon için ulusal ve temel standartlarından birisi “tıp eğitimi alanında yetkin ve işlevsel birimler” bulunuyor olması gerektiği için özellikle son yıllarda ilgi artmaya başladı.
Ömer Sala: Tıpta/sağlıkta iletişimin rolü nedir?
Dr. Aysel Başer: Beş Yıldızlı hekimlik kavramı içinde en yıldızlı maddedir bence iletişim becerisi. 1. sınıftan son sınıfa kadar önce temel zeminini daha sonra senaryolarla, simüle hastalarla ve gerçek hastalarla iletişim becerinizi geliştirmenizi amaçlamaktayız. İletişim tıp eğitiminin en temel taşlarındandır, diğer tıbbi bilgiler sürekli değişirken doğru ve etkili iletişim becerisi değişmez. Hekimin hastasıyla göz teması kurması, gülümsemesi, ona geribildirim vermesi tıbbi bilgisinden daha etkin olabiliyor çoğu zaman. Biz mezun olmadan önce mutlaka hastayla iletişim kurmak zorunda kalıyoruz ve aynı zamanda diğer sağlık çalışanlarıyla da iletişimde kullanacağımız çok yönlü bir beceridir iletişim becerisi. Mesleği insanla uğraşmak olan bir lisans veya lisansüstü eğitimde iletişim olmazsa olmaz benim görüşüm ve bunu faydasını ilerleyen zamanlarda görmekte öğrenciler.
Ömer Sala: Hekimlerin/Sağlık çalışanlarının hastayla iletişim kurmada yeterli olduklarını düşünüyor musunuz? Sizce hasta-hekim iletişimsizliğinde en önemli etken neden ve nasıl düzeltilebilir?
Dr. Aysel Başer: Tıbbi bilginin, hasta yoğunluğu altında ezildikçe ve bir de maalesef Türkiye şartlarında bazı olumsuz çalışma şartlarını dinledikçe iyi iletişim becerilerini kaybettiklerini düşünüyorum. Günde 100-150 hasta bakan arkadaşlarımızın tükendiğini hastayla göz teması kurmaya mecalinin, enerjisinin olmadığı bir ortamda yaşıyoruz. Bu yüzden verdiğimiz tıbbi iletişim bilgisinin uygulanmasının dört dörtlük olmasını bekleyemeyiz nasıl bekleyebiliriz eğer günde 10-15 hasta bakarsak o zaman gösterelim dört dörtlük performans. Bu yüzden bu soruya hayır cevabı veriyorum. Bunun tek sebebi politika mı? Hayır. Eğitim politikasında yapılan yanlışlıklar, hekimin beklentilerinin çok yüksek olup karşılanamaması, maalesef medyanın hekimlere karşı söylemleri yani her şey etkili bunda biz eğiticiler de suçluyuz. Bunu hep birlikte biz getirdik bu hale, inşallah hep birlikte de çözebiliriz. Ama çok iyi gitmiyoruz.
Ömer Sala: Geçmişten günümüze hekim-hasta iletişiminde sizce neler değişti? (Çeşitli modellemeler vardı bununla ilgili galiba)
Dr. Aysel Başer: Önceki yıllarda doktor paternalist bir yaklaşım vardı yani doktor ne derse doğrudur, tedavisi de doğrudur, her şeyi uygulamak zorundayım diyen bir hasta vardı. Biz bunu zamanla hasta merkezliye çevirelim dedik yani hastayla hekim ortak karar versin tanı ve tedavi süreci birlikte planlansın ancak bu yanlış anlaşıldı ve hasta ne derse o olmak zorundaymış gibi algılandı bir nevi hasta erkil hale geldi. Bunda da birçok etken sebep oldu: hekim, medya, hükümet vs. Biz süreci hekim ile hastanın doğru ve yanlışın konuşulduğu, sonunda hastanın kendi bedeni hakkında karar verdiği şekle getirmeye çalışıyoruz. Umarım başarılı oluruz. Özellikle performans sisteminin getirilmesi bu iletişimi daha da zor hale getirmiştir. Hastaların direkt basamak sistemlerini atlayarak üniversite hastanelerine gitmesinin önünün açılmasıyla bu hastanelerde çalışan hekimler de tükenmişlik yaşamaya başladılar, iletişim sağlayacak koşulların oluşumu da zorlaştı.
Ömer Sala: İnternetin/Bilginin bu ölçüde yaygınlaşması bizi olumlu mu yoksa olumsuz mu etkiledi? (Google hekimliği gibi)
Dr. Aysel Başer: Bilgiye bu kadar ulaşılması hekimin tanı ve tedavi sürecini çok hızlandırmış, eskiden günlerce kitaplardan aramalarla bulunabiliyorken bugün Googlescholer, PubMed gibi sitelerden saniyeler içerisinde birçok sonuç elde edebiliyor. Öbür taraftan bakarsak magazinsel bilgilerle kendine tanı koymuş ve tedaviyi bile hesaplamış olarak gelen hasta hekime çok güçlük çıkarmakta. Yani hastanın bilgiye bu kadar kolay ulaşması iyi olmadı, şiddetin en önemli etkenlerinden birisi de Google hekimliği dediğimiz bu magazinsel bilgilerden kaynaklanmaktadır. Bu hasta kendisinin 10 dakikalık okumasıyla hekimin yeterliliğini sorgulayabilmektedir, bu hekimin iletişimi sağlamasını zorlaştırmakta enerjisini tüketmektedir.