Kısırlık Nedir?
Kısırlık diğer adıyla infertilite tanım olarak korunmasız ve düzenli cinsel ilişkiye rağmen, bir yılın sonunda gebelik oluşmaması durumudur.
Sağlıklı çiftlerde gebeliklerin %78-85’i ilk 6 ayda oluşmaktadır. Bu nedenle tüm çiftlerde 12 ay beklemek gerekmemektedir.
Özellikle kadın yaşının 35 üzerinde olduğu ve bilinen bir infertilite nedeninden (anovulasyon, endometriozis, tubal tıkanıklık, ciddi erkek faktör) şüphelenildiğinde araştırmalara daha erken başlanmalıdır. Daha önce hiç gebelik oluşmadıysa primer; canlı doğumla sonuçlansın ya da sonuçlanmasın en az bir gebelik oluşmuş ise sekonder infertilite olarak tanımlanmaktadır.
Kısırlık diğer adıyla infertilite, üreme çağındaki çiftlerin %10-15’ini etkilemektedir.
Genel popülasyonda, yaşla değişmekle beraber, aylık gebelik olasılığı %20-25 arasındadır. Gebelik isteyen çiftlerin %50‘si ilk 3 ayda, %75’i 6. ayda ve %85’ de 1.yılın sonunda gebeliğe ulaşmaktadır.
Gebeliğin oluşabilmesi için sağlıklı yumurta ve sperm üretimi ve bunların tüplerde bir araya gelebilmesi, oluşan embriyonun rahim iç yüzeyine ulaşıp buraya yerleşmesi gerekmektedir.
Çiftlerin %40 -50‘sinde kadın, %30-40 da ise erkek infertilitesi mevcuttur.
Diğer yandan gebeliği sağlayan basamaklarda problem olmamasına rağmen, çiftlerin %10-30‘unda gebelik oluşmamaktadır. Bu grup hastalara açıklanamayan kısırlık (infertilite) adı verilir.
Doğurganlığı Etkileyen Faktörler Nelerdir?
1. Yaş
En önemli faktördür. Kadında üremenin en yüksek olduğu yaş, 20-25 arasıdır ve 30-32 yaşından sonra hafif, 40 yaşından sonra ise hızla azalmaktadır.
Yaşla beraber azalan cinsel ilişki sayısı, subklinik abortus (fark edilemeyen erken düşükler) oranlarında artma da gebelik şansını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca yaşla birlikte gebeliği olumsuz etkileyen pelvik enfeksiyon, endometriozis ve myomların görülme sıklığı da artmaktadır.
İlerleyen yaşlarda yumurta kalitesinde de azalmalar olur.
Erkek yaşının da fertiliteyi etkilediğine dair yayınlar bulunmaktadır. Erkeklerde de ileri yaşla birlikte üeme fonksiyonlarda bozulma olmakta, semen hacmi ve sperm parametrelerinde azalma görülmektedir. Spermlerde anöploidi (kromozomal bozukluk) oranı %2 olmasına rağmen erkek yaşlanması ile anöploidi artışını gösteren kanıt yoktur.
2. Kontrasepsiyon (doğum kontrol yöntemi) Öyküsü
Doğum kontrol yöntemlerinin gebelik üzerine direk etkisi bulunmamaktadır. Ancak, yöntem bırakıldıktan sonra gebelik oluşuncaya kadar geçen süre her yöntemde farklı saptanmıştır.
Bir araştırmaya göre bırakıldığında en hızlı gebelik elde edilen korunma yöntemi kondom olarak saptanmış (ortalama 4,6 ay), ve bunu sırasıyla doğum kontrol hapları, spiral ve uzun etkili enjeksiyonlar (depo provera gibi) yöntemler izlemiştir.
3. Mesleki Riskler
Erkeklerde sperm üretimi, devamlı ve dinamik bir süreç olduğu için erkekler çevresel toksinlerden daha fazla etkilenmektedir.
Kurşun, dinitrotoluen, dibromokloropropan (böcek zehiri) sperm üretimini bozan başlıca kimyasallardır.
Nitröz oksitin de fertiliteyi azalttığı ve düşüklere neden olduğu gösterilmiştir. Ayrıca kadminyum, civa ve kuru temizleme kimyasallarının da kadında doğurganlığı azalttığı yapılan çalışmalarda saptanmıştır.
4. Diyet
Tek başına hiçbir diyet doğurganlığı etkilemezken, aşırı uç değerlerdeki vücut ağırlığı etkilemektedir.
Aşırı zayıf ve aşırı kilolu kadınlar yumurtlama problemleri için risk altındadır.
2004 yılında yapılan bir çalışmada tüp bebek yapılan hastalarda artan kilo ile gebelik oranlarının anlamlı bir azalma olduğu saptamıştır.
5. Yaşam Tarzı
Sigara: Doğurganlığı etkileyen en önemlisi sigaradır. Sigara bir kadının gebe kalabilme şansını yarı yarıya azaltmaktadır. Sigara içerisindeki kimyasallar, steroid hormonların hepatik metabolizmasını arttırarak, kan seviyelerini düşürmektedir. Ayrıca sigara kullanımı menapoz yaşını da 1-2 yıl öne çekmektedir.
Kafein: Kafein kullanımının artmış gebelik kaybı ile ilişkili olduğu ve doğurganlık üzerindeki etkisinin tüketilen miktara bağlı olduğu bilinmektedir.
Alkol: Alkol de, kafeine benzer şekilde doza bağlı olarak doğurganlığı azaltmaktadır. Orta derece alkol tüketiminin erkek üreme sistemini, etkilediğine dair kanıt yoktur.
6. Stres ve Anksiyete
İnfertilitede yaşanan stres yoğundur ve kanser gibi ciddi hastalıklarda görülen strese benzerdir. İnfertil kadınların %40’ında anksiyete ve/veya depresyon mevcuttur. Bu konudaki çalışmalar incelendiğinde anksiyete ve stresin tedavi başarısını azalttığı görülmüştür.
Doğurgnlığı etkileyen bir çok faktörün yanında, günümüzde değişen yaşam koşulları da önemli oranda gebelik oranlarını azaltmaktadır. Son yıllarda batı toplumlarında yapılan çalışmalar doğum oranlarında ve doğurganlıkta belirgin düşüş olduğunu göstermektedir. ABD ‘deki azalmış kısırlık (fertilite) ve doğum oranları çeşitli faktörlere bağlanmış, bunlar; kadınlar arasında artmış kariyer ve eğitim düzeyi, artmış evlilik yaşı ve boşanma oranı, doğum kontrolü ve aile planlaması servislerinde gelişmeler, ertelenen doğum yaşı ve azalmış aile sayısı olarak sayılmaktadır.
Günümüzde kadınlar mesleki kariyer ve eğitim nedeniyle hayatı ertelemekte, bu da artan yaş ile birlikte kısırlığı ve tüp bebek yöntemlerine olan ihtiyacı beraberinde getirmektedir. Kısırlık nedeniyle doktorlara başvuran hasta sayısı her geçen gün artarken, bu çiftlerin değerlendirilmesi ve tedavisi birlikte yapılmalıdır.
Kısırlık her iki eşi de etkileyen bir problem olduğundan çiftler kısırlık (infertilite) araştırmalarında bir bütün olarak ele alınmalıdır.
http://tupbebek.deu.edu.tr/ind/?id=327 Erişim Tarihi: 05.06.2020