“Aslan oğlum hiç çalışmadan 5 almış matematikten”, sözü size tanıdık geldi mi?
Etrafınızda sıklıkla duyabileceğimiz bu ve bunun gibi sözlerle bunu söyleyen ebeveynler, çocuğunu çalışmaya mı teşvik etmiş oluyor yoksa çalışmamaya mı?
Buradaki övgünün yarısı alınan notaysa diğer yarısı da çalışmama davranışına gitmiyor mu?
Karne veya notlarla ilgili her türlü yaklaşımımızın çocuk cihetinden bir karşılığı var. Bundan dolayı karne veya notlarla ilgili ne söylediğimize ve nasıl davrandığımıza dikkat etmeliyiz. Karne veya notlarla ilgili, hangi durumlarda nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili bazı ayrıntıları yazımızda bulabilirsiniz.
Karne İyi Gelirse…
Karnenin iyi gelmesi de kötü gelmesi de yönetilmesi gereken bir süreci beraberinde getirir. Genellikle çocuğun karnesi iyi geldiği zaman sorun yok gibi gözükür, ancak burada da yönetilmesi gereken bir durum olduğunu unutmayalım. Çocuk çalışarak mı iyi karneyi aldı, çalışmadan mı aldı; bunun da sorgulanması lazım. Hiç çalışmadan iyi not alan çocuğun övülmesi çalışma alışkanlığını kırar. Bazı ailelerin çocukların zekâsına vurgu yapması çok yanlış bir davranıştır.
Zekâya övgü yerine çalışma davranışına bakılmalıdır. Çocuğun notuna değil çalışmasına vurgu yapılmalıdır. Başarılı çocuklara abartılı davranmak olumsuz sonuçlar doğuracaktır. “Aslan oğlum, zeki oğlum, dünyanın en akıllı çocuğu” gibi tabirler bencil kişilik gelişimine neden olabilir. Bunlar da bazen söylenebilir ancak daha çok çalışma davranışına vurgu yapan “düzenli çalışman çok hoşuma gidiyor seninle gurur duyuyorum, geçen haftaya göre bu hafta daha iyi çalıştığını görüyorum” gibi sözler tercih edilmelidir.
İyi bir karne tabi ki takdir edilmeli ancak karneden daha fazla çocuğun çalışma davranışı takdir görmeli. Çocuğunuz bir sınava hazırlanmadan girip de 5 aldığında “Vay be aslan oğlum çalışmadan bile 5 alıyor.” derseniz o çocuğun çalışmama ihtimalini arttırmış olursunuz. Çocuk şöyle düşünür. “Evet, ben çalışmadan bile 5 alabiliyorum. Kimler çalışır? Kafası çalışmayanlar. Hâlbuki ben zekiyim niye çalışayım ki?”
Karne Kötü Gelirse…
Pirenin birini bilim adamları alıp beş santim yüksekliği olan cam bir kabın için koymuşlar. Pire normalde çok daha fazla sıçrayabilecekken her sıçrayışın beşinci santimetresinde camın üst kısmına çarpıp tekrar yere düşmüş.
Bunu defalarca denemiş ve her seferinde 5. santimetrede çarpıp düşmüş. En sonunda başı belaya girmeden, sağa sola çarpmadan ilerlemek için beş santimetreden fazla sıçramaması gerektiğini öğrenmiş. Pireyi camın dışarısına çıkarmışlar ama pire bir daha beş santimetreden fazla sıçramaz olmuş. Yani bilimsel tabiri ile “öğrenilmiş çaresizlik” geliştirmiş.
Çocuklarımız da defalarca deneyip başarısız oldukları konularda belli bir zaman sonra öğrenilmiş çaresizlik geliştirirler ve deneyip başarısız olmayı göze almaktansa hiç denememeyi tercih eder duruma geliyorlar.
Her çocuğun zekâsının farklı yönleri daha güçlü olabilir. Bizim toplumumuzda genellikle sayısal zekâsı önde olan çocuklar zeki kabul edilirler. Sözel zekâsı ön planda olan ise kendini gösterme şansı bulamaz. Karnede ilk bakılan notların başında matematik gelir. Baba matematiğe bakar ve kızına dönüp der ki;
“Bu ne böyle… Matematiğin 3 Fen 2 gelmiş.”
Çocuk mahcup bir ifade ile: “ Ama baba baksana Türkçe, Sosyal Bilgiler vs. hepsi beş”
Baba: “Bak bide cevap veriyor.” diyerek çocuğu azarlar. Çocuğu anlamayan baba babalık vazifesini yaptığını düşünür. Çünkü ona göre çocuğa bağırıp azarlamakla o vazifesini yapmış oldu. Belki o çocuk büyük bir yazar olacaktı, belki o çocuk sosyolog veya psikolog olacaktı ama babası sırf sayısal alanla ilgilendiği için çocuğunun bu yöndeki yeteneğini göremedi ve belki de çocuğun hayat bulacak yeteneklerinin körelmesine neden oldu.
Dersleri zayıf olan çocuklarımızın notlarından çok çalışıp çalışmadığı ile ilgilenin. Onun umudunu: “Zaten senin bir şey olacağın yok.” gibi sözlerle kırmayın yoksa pire misali öğrenilmiş çaresizlik geliştirebilir ve yapabileceklerini de yapamayabilirler.
Karne bir sonuçtur. Karneyi değil karneye giden yolu değerlendirmek ve olumsuz sonuca götüren faktörleri belirleyip çözümler üzerinde düşünülmelidir.
Ödül mü? Ceza mı?
Çocuk ilkokul birinci veya ikinci sınıfta teşvik amaçlı ödüllendirilebilir. Ancak bunlar küçük ödüller olmalıdır. Ödülü çok sık ve gereğinden fazla verirseniz bu rüşvet pazarlığına dönüşmeye başlıyor. Çocuk, karnesini iyi getirmesi karşılığında bir şey bekliyor. Karne notlarının iyi olması çocuğun sorumluluğunda olmalı ve başarıyı ödüle endekslememek gerekir. Karneyi şöyle getirirsen böyle bir ödül alırsın tarzı çok doğru değildir. İlkokul bir ve ikide belki işe yarayabilir ancak diğer sınıflar için ödül bu şekilde düşünülmemelidir.
Ödül beklenmedik zamanda olumlu davranışların sonucu olarak verildiğinde işe yarayacaktır. Aksi halde çocuk elini cebine koyup “Karneme hepsi beş geliyor, bana ne alacaksınız?” türünden ukalalık gösterileri yapabilir. Aileler ödül ya da cezaya yönelmek yerine, durumu irdelemeyi sürece yaymaları gerekir. Öğrenciler, “Karne gününü atlatalım, bir sene rahatız” düşüncesine kapılabiliyor. Aileler karne günü hesap sorup sonra bir sene boyunca onları rahat bırakmaması lazım. Ceza yerine süreç içerisinde çocuklarını çalışmaya teşvik etmeliler. Çocuğu döverek söverek değil, durumu irdeleyerek onlarla iletişim kurmalılar. Veliler de bazen kolaycılığa kaçabiliyorlar. Bir sene adım adım uğraşmak yerine bir anda ‘Karne kötü geldi tatil yok, şu yok, bu yok’ diye bir günde halletmeye çalışıyorlar. Eğitim bir günde hallolmaz. Eğitim bir süreçtir, bir yıla bazen yıllara yayacaksınız bunu. Karne üzerinden hesap sormak yerine bir yıla yayarak takibi yapılmalı. Çocukla konuşularak nasıl yardımcı olabilecekleri üzerinde durulmalı.
Hedef Vermek mi, Hedef Belirlemek mi?
Çocuğa direkt olarak boyundan büyük hedefi gösterirseniz, başaramamaları sonucunda öğrenilmiş çaresizlik geliştirecektir. Başarabileceği küçük adımlarla hareket edilirse sonundaki büyük işi de başaracaktır. Ancak çalıştığı zamanlar onu destekleyici ve cesaretlendirici sözler söyleyin. Gelecekten ve onu neden okutmak istediğiniz konusunda hayallerini harekete geçirecek şekilde onunla konuşun. Yalnız bu konuşmalar tek taraflı vaaz verme şeklinde olmasın. Ayrıca unutulmaması gereken en önemli konulardan biri de şudur; çocuğa hedef verilmez, beraber değerlendirme yapılıp gerçekçi olan bir hedef beraberce belirlenir.
Çocuğunuza hep yanında olduğunuzu hissettirin…
Çocuğunuza sizin için karnesinin değil, kendisinin önemli olduğunu hissettirin. Unutmayın ki çocuk bir okuma makinesi değil, o, Allah’ın yarattığı nadide bir güzellik. Onun gibisi daha önce ne dünyaya geldi ne de bundan sonra gelecek.
Öyle aileler gördüm ki, çocuğu kötü alışkanlıklar içinde perişan olmuş. Bu çocuğun notu iyi olsa ne olur kötü olsa ne olur? Hayatta nottan daha değerli şeyler vardır. Bizler bunu biliriz ama bazen hatırlamaya ihtiyacımız olabilir. En değerli varlıklarımız çocuklarımız, bir not yüzünden aranızı bozmayın. Aranızı bozmayın derken kendi haline bırakın takip etmeyin demiyorum. Onunla okul hakkında muhabbet edin, başarabildiği ve başaramadığı şeyler hakkında konuşun ve sorunlu noktalar için beraber bir yol haritası belirleyerek ona uymasını takip edin.
Çocuğunuzu başkalarının çocuklarıyla kıyaslamayın…
Çocuğun başkalarıyla kıyaslanması onların kendilerini değersiz hissetmelerine neden olur. 5. sınıfa giden bir öğrencim annesinin karşı komşunun oğlunu daha çok sevdiğini söylemişti. Ben de ona “Anneler her zaman en çok kendi çocuklarını severler” dediğimde, itirazını yineledi. Ben de sordum “Nereden böyle bir kanaate vardın?” diye. “Bana hep onu örnek gösteriyor, bak Ahmet ne kadar çalışkan, ne kadar akıllı, sen bilgisayar oynarken o şimdi derslerini çalışıyordur, sen de onun gibi olsan ne güzel olurdu” diye cevap verdi. “Sen ne yaptın? Ahmet’i örnek aldığın oldu mu?” diye sorunca “Ne örnek alacağım, ona gıcık oluyorum ve her fırsatta bir bahane bulup onu dövüyorum” dedi. Aynı şey bazen kardeşler arasında da oluyor. Çocuğun ablasıyla arası iyiyken, “Bak ablanın karnesine ne güzel bir kere de sen şöyle bir karne getirsen de görsek” demek çocuğu motive etmeyeceği gibi ablasıyla arasının bozulmasına da neden olacaktır.
Peki, Karne Geldi Şimdi Ne Yapacağız?
Karne çocuğun bir dönemlik performansının kağıda yansımış halidir. Bu yansıma çoğunlukla %100 doğru değildir. Çocuk daha kötüyken biraz daha iyi veya daha iyiyken biraz daha kötü yansımış olabilir. Bu gerçekten hareketle karnenin her şey olmadığını zihnimizden çıkarmadan çocuğa yaklaşmalıyız. Ne iyi bir karneye abartılı bir ödüllendirme ne de kötü bir karneye abartılı bir hesap sorma içine girilmemelidir. Karne iyiyse tebrik edilmeli, önümüzdeki dönem hedefleri üzerinde konuşulmalıdır.
Tatil Nasıl Olmalı?
Bazı aileler karne iyi diye tatilde her şeyi (bilgisayar istediğin kadar oyna vb.) serbest bırakabiliyor ki bu da çocuğun yanlış alışkanlıklar geliştirmesine sebebiyet verebiliyor. Bazıları da karne kötü diye her şeyi yasaklayıp sana hiç bir şey yok yaklaşımını takınabiliyor. Her iki durumda da çocuklarınızın hem tatilin keyfini çıkarmasını sağlayın, hem de belli bir program uygulayarak iyi öğrencinin derslerden tamamen kopmamasını sağlamaya çalışın. Çocukların tatil dönemleri mutlaka planlanmalıdır. Spor, kurs, eğlence, ders gibi içerikler planlı bir şekilde hayatın içerisine yerleştirilmelidir. Kendi haline bırakırsanız, çocuk tamamen bilgisayar ve televizyon başında bir tatil geçirebilir ki bunun yıl içine yansımaları da çok olumsuz olacaktır.
Tatil dönemlerinde ebeveynlerin en büyük hatası bu dönemi planlamamaktır. Planlanmayan bu zaman dilimi oldukça boş ve verimsiz geçtiği gibi televizyon, internet ve bilgisayarı uzun süre kullanma gibi kötü alışkanlıklar geliştirmelerine neden olabiliyor. Zaman iyi planlanmalı, yeterince dinlenmeye ve yine yeterince ders tekrarına ve kitap okumaya zaman ayrılmalıdır.
Tatil dönemleri çocuklar için güzel birer hobi veya beceri kazanma fırsatına dönüştürülebilir. Robotik, el sanatları, maket yapımı gibi becerileri geliştirmek için eğitim alabilir ve belki de ömür boyu sürdürebileceği bir alışkanlık kazanmış olur.
Tatil dönemleri bazı ahlaki ve dini alışkanlıkların geliştirilmesi için de fırsat olabilir. Çocuğun yaşına uygun olarak, namaz alışkanlığı, Kuran okuma becerisi, dini ve ahlaki kuralları anne babadan öğrenmesi için yeterince zamanı oluyor tatil dönemlerinde.
İnsanoğlu ilginçtir..
Bazen hiçbir şeye vakit kalmıyor der, bazen de boş zamanını nasıl dolduracağını bilemez. Bunun nedeni plansız yaşamdır. Planlı yaşanabilirse “ki planlı deyince saat saat her şeyin zamanı belli olmalıdır demiyorum, en azından kabaca planlarımız olmalı” zamanın her şeye yettiğini ve pek de fazla boş zamanımızın olmadığını görebiliriz.